8 Ekim 2015 Perşembe

Russia's March Towards Gulf via Syriaq: Khamenei's Call and Putin's Muscles

Dr. Mehmet Akif Okur  Assoc. Prof. / Gazi University-Ankara



There are lots of analysis trying to interpret Russia's intervention to Syrian civil war and preparations to widen its military presence through Iraqi territory within the narrow contexts of the Syrian problem, anti-ISIS struggle or, Putin's maneuver to gain the upper hand in a future bargain with the West over the Ukraine and related issues. Not a few of them also share the expectation that Russia cannot bear the financial burdens of the campaign, which has a potential to wade Moscow into a quagmire as was in Afghanistan. But, in my opinion, these interpretations are incomplete in many respects like focused actors, the planned reach and possible impacts of the pursued Russian/Iranian strategy which we may just witness the first phase of it.

First, there's a reasonable basis to think that this is not a unilateral Russian game plan, but a joint Russian/Iranian strategy. We need to open a larger space for Iran in the analysis to have a clear understanding about "the big picture". Let's look the sequence of events: The intensification of Russian military buildup in Syria came after the nuclear agreement between P5+1 and Iran. During the hot debates in the U.S. Congress about the deal, the famous commander of the IRGC, Qassem Suleimani, reportedly visited the Moscow, twice. After the blockage of the last bid aiming to kill the Iran deal in the U.S. Senate, Russia has begun to show its growing muscles in Syria.

The main goals of the core Iranian establishment are preservation of the regime and building a sphere of influence by playing a major regional role in the remaking process of the Middle East. To reach those aims, the Iranian establishment needs to satisfy domestic demands and have the ability to finance ongoing and future military campaigns abroad. Khamenei has looked to the nuclear deal promising the lifting of the sanctions as a practical leverage which can provide necessary financial/material means and more advantageous geopolitical position to Iran in this critical conjuncture of the Middle East. 

On the other side of the coin, "gradual transformation of the Iranian regime through increased interactions" is among the unspoken expectations of the United States. The opening of Iran through the flow of western investment, technology and "ad hoc" partnerships in some crisis zones could socialize some segments of the elites and empower the moderate political forces. The acceptance of the limited Iranian intervention in Iraq was a signal to main conservative force of the regime, IRGC, showing the mutually beneficial cooperation possibilities in the region.

But, there is no change in the determination of the core establishment to use the fruits of the nuclear deal as a supporting instrument for the regime rather than to open the way for a process of internal reformation and deeper reconciliation with Washington. So, following a strategy to balance United States with Russia is the logical outcome of this reasoning.

Russia's huge military capabilities, diplomatic position in the international system and Iran's various assets, including the web of regional alliances and proxies complete each other. And in the near future, it would not be a surprise to see Russian aircraft in the skies of Iraq and beyond. Syrian intervention has opened Russia not just the shores of the Mediterranean, but also the road goes to the Gulf. We may feel the effects of this game changing move from Egypt to Bahrain and Yemen, although with different ways and intensities. 

It is possible to argue against above pictured portrait by indicating the limited economic capabilities and internal weaknesses of Russia and the expected resistance of the counter forces both from and outside of the region. Although some of these objections are based on solid grounds, we need to take other possibilities into consideration . Middle East offers unique fortunes  to intervening great powers. Oil/gas rich rival states in the region are accustomed to use billion dollars of deals to improve relations with the great powers which are able and intend to change delicate strategic  balances in the region. So, the Gulf with its immediate neighborhood is neither Afghanistan nor Ukraine. Besides this, the size of the joint oil reserves, Russia, Iraq and Iran may inspire a new resource strategy aiming to influence price and trade mechanisms of global oil markets. If US will insist on stepping aside, other oil producing states, mainly from the Gulf region but not limited with them, may choose to jump on the nuclear power led bloc's bandwagon. 

For now, such kinds of hypothetical scenarios are not at our doorsteps. Russia/Iran axis has to face with multiple hard to hurdle strategic problems until gaining "order building" status in the region. But, if the  planned operations in Syriaq will create successful results contrary to general expectations, this Russia/Iran led coalition could have enough courage to imagine the unimaginable.

Rusya'nın Suriye’ye Müdahalesi ve ABD: Putin'in Meydan Okuyuşu Amerikan Politikalarını Nasıl Etkileyecek?

Doç. Dr. Mehmet Akif Okur

İnsanlık tarihinin büyük kırılma ânlarıyla yüzleşen kuşakları iki önemli talihsizlik beklemektedir. Bunlardan ilki, yaşadıkları çağı muazzam alt üst oluşlara sürükleyen hadiselerin tekilliklerine hapsolmaktır. Şuradaki savaş, buradakilerin göçü, orada meydana gelen ekonomik kriz... Bu türden hadiseler yalnız başlarına ele alındıklarında, daha önceki benzerleriyle kıyaslanır ve telaş uyandırmayan tahlillerle yorumlanırlar. Söz konusu tekilliklerin beraberce ne kadar önemli bir resmi tamamladıkları ise ancak tetikledileri büyük değişimden sonra farkedilir. Hadiseleri gün gün tecrübe edenler, yaşadıklarını anlamlandırarak çağa şahitlik etme fırsatını kaçırmışlardır. 

İkinci talihsizliğin kaynağı ise ilkinin kurbanı olma korkusudur. Büyük resmi kaçırma kaygısı, geleceğin kuruluşunda fevkalade roller oynayamayacak tekilliklere sık sık abartılı ve heyecanlı manalar yüklenmesine sebep olur. “Büyük Resmin” idraklerde, tarih kitaplarındaki uzak geçmişe dair hükümlere benzer biçimde, hemen ve topyekûn karşılık bulacağı beklentisi tarafından beslenen acelecilik de söz konusu perspektif zaafında pay sahibidir. Peki, bu “çifte kusurun” zihin gözümüz üzerindeki gölgesinden sakınmaya çalışarak Suriye iç savaşının Rus müdahalesiyle girdiği güzergâh hakkında ne söyleyebiliriz? Kısa cevabımızı şöyle özetlememiz mümkün; çatışma ve rekabet kadar, uzlaşma ve işbirliğine âit karelere de yer vererek dünya düzeninin aktüel çehresini tasvir eden dengeli bir kolaj yapmaya çalıştığımızı varsayalım. Artık söz konusu tabloda istikrarsızlığı sembolize eden hakim desen, belli başlı tüm kaotik kareleri birleştirerek hızla genişleyen Suriye iç savaşı olurdu. Kıvılcımlarını topraklarımıza da savurmaya başlayan bu yangının gelecekteki istikametini, küresel dinamiklerle ilişkilerinden yerel bağlamlarına uzanan geniş bir yelpazede tahlile muhtacız. Zira; PKK terörü gibi yüz yüze olduğumuz temel tehditler ve dünya sistemiyle ilişkimizin müstakbel karakteri dahil bir dizi meselenin seyri, Suriye/Irak alanındaki gelişmelerden etkilenerek belirlenecek.

Önemine böylece  işaret ettiğimiz yukarıdaki sorunun cevabını aramaya, en azından ana aktörlerin pozisyonları/niyetleri, güç ve kapasiteleri, rakiplerinin hamlelerini yorumlayış biçimleri vb. üzerinde durarak başlamak gerekiyor. Ancak makalenin sınırlılıkları sebebiyle başlıca oyunculardan yalnızca birinin, ABD’nin muhtemel tavrına ilişkin bazı değerlendirmeler yapmakla yetineceğiz. 

Putin’in hamlesini büyük retorik tepkiler vermeden izleyen Amerikalıların öncelikle şunu anlamaya çalıştıklarını varsayabiliriz. Moskova, yalnızca Suriye krizinin dar parametrelerine göre mi hareket ediyor, yoksa adımlarını bölgesel ve küresel bağlamları olan bir plan esasında mı atıyor? Her ne kadar Obama yönetiminin Suriye’deki Amerikan angajmanını derinleştirmeme refleksi, ilk izaha tutunup Rusya ile rasyonel uzlaşmalar arayan bir diplomasi trafiğini öne çıkarsa da işin renginin değişmeye başladığını gösteren emareler de var. Rus savaş uçaklarının ilk etapta IŞİD’i değil de muhalifleri hedef almaları ve Rus generallerin Bağdat'ta boy göstermeleri gibi bir dizi veri, Washington'daki tartışmaları “büyük güç rekabeti” perspektifine doğru yönlendiriyor. 

ABD’nin Suriye'deki gelişmelere “büyük güç rekabeti” penceresinden yaklaşmaya başlaması halinde  beklenilebilecek politika değişiklikleri hakkında fikir yürütebilmek için bir-iki noktaya değinmek gerekiyor. Dünya düzeni açısından kritik coğrafyaların üsler vb askeri alt yapılar ile anahtar müttefikler üzerinden ayakta tutulan güvenlik şemsiyesiyle denetimi, Soğuk Savaş yıllarından başlayarak inşa edilen küresel Amerikan jeopolitiğinin temel sac ayakları arasındaydı. Günümüzde ABD, bu coğrafyaların en önemlilerinde; Avrupa, Ortadoğu ve Uzakdoğu’da gittikçe şiddetlenen meydan okumalarla karşı karşıya. Rusya Ukrayna’da ve Çin desteğiyle Suriye'de, Çin ise Doğu Asya'da Amerikan nüfuz sistemini “dışardan” sarsıyor. ABD’nin söz konusu bölgelerdeki anahtar müttefikleriyle ilişkilerini gevşeten pürüzler de artıyor. Ukrayna krizinde Almanya başta olmak üzere Avrupalıların yumuşak tepkileri, Suriye/Irak’ta derinleşen çatışmalar ve İran’la nükleer anlaşma sürecinde İsrail, Körfez ve Türkiye ile açılan mesafe, ittifaklar sisteminin “içindeki” sorunları gösteren aktüel örnekler. Obama yönetiminin yükselen güçler ve eski müttefiklerle ilişkileri tanzim için tasarladığı, detayları bu yazının dışında kalan strateji ise ABD’yi taraf olmak istemediği bazı çatışmalardan uzak tutsa da jeopolitik rakiplerinin hızını ve Amerikan nüfuz küresinin parçalanışını durdurmuyor. Rusya'nın Suriye'deki hamlesi, bu sürecin en son halkası. Putin, anahtar müttefiki İran’la beraber, yalnızca zayıflayan Esed rejimini ayakta tutmakla sınırlı adımlar atmıyor. Tahran-Şam-Bağdat'tan Kahire'ye ve Körfez'e uzanan hatta, açık/örtülü askeri işbirliği anlaşmaları ve silah ticaretiyle ABD’nin güvenlik yapılanmasına rakip yeni bir bölgesel düzene giden yol da açılmaya çalışılıyor. Tekil jeopolitik gerilim ve çelişkiler arasında köprüler kurulurken Suriye/Irak alanı hızla büyük güçler ve irili-ufaklı müttefiklerinin merkezi yüzleşme coğrafyasına dönüşüyor. Karşımızdaki manzaranın Soğuk Savaş yıllarına âit jeopolitik kurgular/ilişki biçimleriyle birebir örtüşmeyişi ve rakip oyuncuların göreli kazançlarını tescil için pazarlık masasına yakın duruyor gözükmeleri bizi yanıltmamalı. Soğuk Savaş, “büyük güç rekabetinin” tezahürlerinden yalnızca biriydi. Üst düzeyde ekonomik münasebete sahip, belirli alanlarda çatışırken diğerlerinde işbirliği yapmaya çalışan aktörlerin, çözüldüğü ve geride kaldığı düşünülen tekil krizlerin tortuları üzerinden nasıl büyük gerilim ve çatışmalara savrulduğunu gösteren tarihsel örnekler de mevcuttur.

İçinden bakıldığında Ortadoğu’daki gelişmeleri nasıl göstereceğini özetlemeye çalıştığımız “büyük güç rekabeti” perspektifinin karar mekanizmalarında karşılık bularak Washington’a hakim olması halinde, Suriye/Irak’taki dengelerin Rusya ve müttefikleri lehine değişmemesini esas mesele, iç savaşla ilişkili diğer problemleri ise daha tali hususlar sayan yeni bir stratejik bakışla karşılaşabiliriz. Temel sorun olarak IŞİD vb yapıları gören mevcut Suriye politikasından, bu örgütlerle zamana yayılmış şekilde mücadeleyi sürdürürken Rusya ve müttefiklerine büyük bir zafer vermemeye odaklı yeni bir stratejiye geçişin Ankara’yı yakından ilgilendiren sonuçları olacaktır. Örneğin; tavır ve temaslarıyla Rusya/İran ekseninin doğal müttefiki olduğunu ortaya koyan PYD/YPG’ye bakış Washington nezdindeki konjonktürel önemi artacak Türkiye lehine değişebilir. Bundan başka, Suriye muhalefetinin şimdiye dek kulak arkası edilen bazı önemli taleplerine karşılık verildiğini de görebiliriz. Ancak öte yandan Türkiye, büyük riskler almasını gerektirecek bazı talepleri de önünde bulabilir.

Kısa vadede Obama yönetimi, Rusya ile gerginliği hızla arttırmaktan kaçınıp, bir vekalet savaşına taraf olmayacağını vurgulasa da, ABD’nin “hibrid savaşlar” çağına uygun cevap üretme arayışına girebileceğini hatırda tutmak gerekiyor. Ayrıca, Rusya'nın Suriye’deki çatışmalara doğrudan ya da paramiliter unsurlarıyla karadan katılma ihtimalini de yok sayamayız. Yani tırmanarak bizi, “insanlık tarihinin büyük kırılma ânlarından” birinin hiç istemeyeceğimiz biçimde parçası yapabilecek gelişmelerin menziline girdik. Bu badireyi atlatabilmek için Türkiye’yi “Büyük güç rekabeti”nin çatışmaya dönüştüğü coğrafyalar arasına sokmamak gibi hedeflere sabitlenmiş sağlam bir stratejik pusulanın yol göstericiliğine ihtiyacımız var.